Dijital arşivlerim arasında bulduğum, Albert Camus,Saçma ve İntihar başlıklı 4 sayfalık bir yazı ilgimi çekti. Daha önce defalarca Albert Camus hakkında farklı farklı hikayeler duydum, kısa bilgiler okumuştum ama hakkında hiçbir zaman detaylı araştırma yapmamıştım. Bulduğum yazının üst kısmında, çevirenler olarak; Afşar Timuçin ve Meral Demirel isimleri yazıyor. Emeklerinden dolayı teşekkür ederim ancak çeviride ciddi hatalarını olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.Böyle bir konuda yazmamın sebebi; Okuduğum yazıdan bazı kesitleri sizler ile paylaşmak istememdir.

Kesitleri paylaşmaya geçmeden önce Albert Camus kimdir? sorusuna cevap olacak kısa bir biyografi paylaşayım.

Albert Camus (1913-1960) Nobel ödüllü Fransız filozof, yazar ve gazetecidir.Onun görüşleri absürdizm olarak bilinen felsefenin gelişimine katkıda bulunmuştur. Camus insanoğlunun ”Varoluşun anlamı nedir?” sorusunu sormaktan kaçınamayacağını ileri sürer. Bununla birlikte o, bu sorunun bir yanıtı olduğunu yadsır ve uygun bir yanıt sağlayacak olan her bilimsel, teleolojik, metafizik ya da insan yaratımı amacı reddeder. Camus’nün düşüncesi basittir: Yaşam anlamsızdır.Yaşamın anlamı bizi kuşatan dünyada bulunamaz. Saçmalık/uyumsuzluk bilincimiz ve dünya arasındaki ayrılıktan kaynaklanır. Saçma insanın isteği ve dünyanın akıl almaz sessizliği arasındaki bu karşılaşmadan doğar. Fakat eğer yaşam saçmaysa,yaşamanın gayesi nedir? Metafor olarak, Sisifos’a ilişkin Yunan söylenini kullanarak, Camus bu soruyu yanıtlamaya ve intihara bir alternatif sunmaya çalışır. Bu, yaşamın saçmalığına ilişkin bilinçle nasıl yaşanacağı Camus felsefesinin merkezi sorusudur: ”Saçma ölümü dikte eder mi?” Camus yanıtın hayır olduğuna inanır. Camus, saçma deneyimine uygun yanıtın saçmanın tam bilincine vararak yaşamak olduğunu ileri sürer. “Kaynak: Emel Koç ; Sosyal Bilimler Dergisi Yıl:3 Sayı:6 Mart 2016 s.1-19”

Albert Camus’a göre; Gerçekten ciddi olan tek bir sorun var. Oda intihar. Ona göre, yaşamın yaşanmaya değip değmediğini düşünmek, felsefenin temel sorusunu yanıtlamaktır. Dünyanın üç boyutlu olması,zihnin dokuz ya da on iki kategorisi olması gibi sorunlar sonrada gelir, hatta bunların hiçbir önemi yoktur.

Albert Camus Şöyle devam ediyor; İntihar hiçbir zaman toplumsal bir olgu olarak incelenmedi.Tersine, başlangıçta kişisel düşünceyle intihar arasındaki ilişki söz konusudur.       Bir intiharın pek çok nedeni vardır, genel bir biçimde en göze çarpanlar en etkilileri değildir. İnsanın düşünerek intihar ettiği pek görülmez, yinede bu varsayım çürütülmemiştir. Bunalımı başlatan şey hiçbir zaman denetlenemez.

Kendini öldürmek, bir anlamda,melodram olduğu gibi içini dökmektir.Yaşam tarafından anlaşıldığını ya da anlaşılmadığını bildirmektir.

Albert Camus; intihar vakalarının tam anlamıyla analiz edilemeyeceği düşüncesini savunduğu gibi, intihar sebeplerinin toplum kaynaklı olduğunu da anlatmaktadır.İnsanla,yaşamı arasında ki kopuşu, oyuncunun sahne dekorundan kopuşuna benzetmektedir.Aynı zamanda temel sorunlardan biri olarak da bireyin düşüncesinin olgunlaşmaması sonucuna varmamız içinde bizi zorlamaktadır.Büyük ölçüde haklı olduğunu düşünüyorum. Yazının bir kısmında, “Düşünme alışkanlığı edinmeden yaşama alışkanlığı ediniyoruz.” şeklinde bir fikir beyan etmesi de bu düşüncemi destekliyor.

Peki sizce; yukarıda paylaştığım yazılardan yola çıkarak Albert Camus, intihar etme konusunda tam olarak ne anlatmak istemiş? Fikirlerini, yorumlarda paylaşabilirsiniz…

Kategori: